" PASS TEORİSİ BİLİŞSEL MÜDAHALE PROGRAMLARI TÜRKİYE DİSTRİBÜTÖRÜ "
ÇOCUKLARIMIZ DOĞUŞTAN HAYATA HAZIR MIDIR?

ÇOCUK VE OYUNCAK SEÇİMİ

“Yeryüzündeki canlılar doğdukları anda hayata hazır olarak başlarlar” diyebilir miyiz? 

 

Canlılar, hayatta kalabilecek mininum donanıma sahip olarak doğarlar. İnsan da diğer canlılar gibi doğar doğmaz dünyayı kavrama, algılama çalışmalarına başlar ve 7 yaşına kadar taklit etme yoluyla ilk bilgileri öğrenir.

Rudolf Steiner(1861-1925)’e göre “0-6 yaş grubundaki çocuk, baştan sona bir duyu organıdır.“ Gördüklerini, duyduklarını taklit ederek; yürümeyi, konuşmayı da öğrenecektir. Bu nedenle taklit edebileceği iyi örneklerle karşılaşması için çevresindekilerin buna özen göstermesi gereklidir.  

 

Çocuk için ilk yıllarda herşey oyundan ibarettir. Bu dönemde gelişimin en büyük aracı olan oyun için, gerekli araçlar da oyuncaklardır. Oynadığı oyunlar ve sahip olduğu oyuncaklar sayesinde, çocuğun hayal gücü ve düşünme yeteneği gelişecektir. Bu özellikleri güçlendirmenin yolu, her şeyi oyuna ve oyuncağa bırakmamaktır. 

 

Çocuk eksik kalan yönleri tamamlayabilmeli, olmayanı düşleyerek var edebilmelidir. Her şeyiyle kusursuz ve tamamlanmış bir oyuncakla yapılabilecek tek şey oynamaktır; fakat bunun için hayal gücüne ve düşünme yeteneğine ihtiyaç yoktur. Dolayısıyla çocuğun bu özellikleri desteklenmemiş olacaktır.

 Küçük bir taş ile oynarken o taş dünyanın en mükemmel oyuncağı haline dönüşebilir. Taş, bir gemi olabilir denizin dibine batmış ve çıkarılmayı bekleyen... Bir kovanın içindeki taşı büyük bir heyecanla çıkarmaya çalışan bir çocuğu hayalinizde canlandırınız. Çok güzel görünüyor değil mi?  Günümüzde, her yönüyle çocuk için düşünüldüğü iddia edilen “kusursuz” oyuncakları ve o oyuncakların maliyeti, aslında çocuğun zaman geçirmesinden öte bir fayda sağlamamaktadır.  İki yaşındaki bir çocuğun, ateşi çıkan, acıkan oyuncak bir bebeğinin olduğunu gördüğümde kendi hayal dünyamın bile o anda yok olduğunu ve bebeğin başka özelliklerini öğrenmeye çalıştığımı farketmiştim. Bunun bana değilse de o küçük çocuğa yarar yerine zarar getireceği, düşünmesine gerek kalmadan oynayabileceği yani sadece zaman öldüreceği bir nesneye sahip olduğu sonucuna ulaştım.

Normal şartlar altında kötü bir gidişatı gördüğünüzde karşınızdaki kişiyi uyarmanız beklenir. Eğer söz konusu gidişat “çocuk yetiştirme” konusu ise ne yazık ki aileler kendilerinin “en iyi olanı bildikleri”ne öylesine eminler ki; önerileriniz çoğunlukla ya yok sayılıyor ya da ilkel bulunuyor. Çocuğunuzu içinde bulunulan tarihsel zamana göre yetiştirirken tarihsel zaman etkisinin olumlu yönde çocukların gelişimine katkı sağlaması desteklenmelidir. İçinde bulunulan çağda  konuşan,ağlayan, hasta olan ve hatta altını ıslatan bebek üretilebilecek noktaya gelinmiş olsa bile bu çocuğun problem çözme, yeni fikirler üretme şansını ortadan kaldırıyorsa bu oyuncaklar tercih edilmemelidir.

 

Sıradan oyuncak bir bebek ile oynarken sözgelimi kardeşi hasta olan çocuk bebeği ile oynarken bu durumu taklit etme yoluna gidecek ve annesinin kardeşine baktığı gibi bebeğine bakmaya çalışacaktır. Aynı zamanda yeni ortaya çıkan durumlara kendisi çözüm bulmak zorunda kalacaktır. Yaprak çorbası her oyuncak bebeğin ateşini düşmesini sağlayabilir. Ancak yaprak,oyuncak kutusundan çıkan yapay bir yaprak değil de doğadan elde edilmiş organik bir yaprak olduğunda ateşi düşürebilir bunu unutmayalım. Oyuncak bebeğin doğum gününde çamur pastası yapıp o pasta dilimini yedirdiği bebeğin kirlendiğini değil; çocuğumuzun ne kadar yaratıcı olduğunu görmeliyiz.

Hayal gücü gelişmiş bir çocuk ilk defa karşılaştığı durumlar karşısında ne yapılacağını bilmese de durumu yorumlayıp fikirler ve çözümler üretebilir. Böyle bir çocuk, bir tekerleği kırılmış bir oyuncak arabayla tekerleğin olduğunu hayal ederek mutlulukla oynayabilir ya da oyuncağın arızasını gidermek için şişe kapağından tekerlek yapmak gibi çareler bile üretebilir. Bu yetenekler hayatı boyunca ona fayda sağlayacaktır.

Oyuncaklar konusunda dikkat ettiğimiz gibi, oyunlar konusunda dikkat edilmesi gereken konu, tarihsel zaman etkisidir. Tarihsel zaman etkisi, çocuğun yaşadığı toplumu etkileyen olayların taklit edildiği oyunlarda çok net gözlenebilir. Örnek olarak savaş dönemine şahit olan çocuklar oyunlarında savaş kahramanı olur. Olaylardan etkilenebileceklerini düşünerek onların bu konu ile ilgilenmesini ya da soru sormasını yasaklamak değil; etkilendiği olayı doğru ve anlayabileceği şekilde ona açıklamak düşünsel gelişimine katkı sağlayacaktır. 

 

“(...) çocuk, çevresindeki sevinç, öfke, nefret, aşk gibi duyguları ve sevecen, kaba ya da ince davranışları bütünüyle titreşimler halinde algılar ve taklit eder. Oyunlarında bu duygu ve davranışların izlenimlerini ve yorumlanmasını gözlemleyebiliriz. Sevinç ve coşkular sıcak duygulardır ve çocuğun gelişimine yardımcı olur. Gıdalarla beslenme kadar bu tür sıcak duygularla beslenme de çok önemlidir. Yaşadığı ortamda böyle taklit edebileceği sağlıklı örnekler ve davranışlar sergilenmelidir. Demek ki prensipte, çocuğun yanında taklit etmesini istemediğimiz hiçbir hareket ve davranışta bulunmamalıdır. İnsan kendisi, çocuğa yapma diyeceği hiçbir şeyi yapmamalı ve hiçbir sözü sarf etmemelidir.

Konuşma da taklit yoluyla ve duymayla öğrenildiğinden, çocukla konuşurken düzgün ve doğru bir dille konuşmalıdır. Çocukla birlikte söylenen şarkılar, güzel ritmik izlenimler bırakmalıdır. Şarkının (...), ritmi, melodisi önemlidir. Gözüne ve kulağına gelen her şey canlandırıcı olmalıdır. Ayrıca ritmik hareketler ve danslar organ biçimlendirici kuvvete sahiptir. Oyunla karışık ve düş gücünü faaliyete geçiren öyküsü olan dans hareketleri sırasındaki duygusal-bedensel coşkulu katılım, organizmayı ısıtır. Öğrenme süreciyle bu bakımdan sindirim arasında bir benzerlik vardır. Öğrenilenlerin sindirilmesiyle bellek oluşur. Öte yandan bedensel hareketlerde karşılaşılan en ufak zorlamanın bile üstesinden gelmek, irade eğitimine yarar. Öğrenme sürecinin başlıca bir haz alma süreci olması bedensel faaliyet sırasında beyinde üretilen kimyasalların yardımıyla kolaylaştırılır.” Zil ve Teneffüs Dergisi(2006 Sayı:4/5) 

 

Çocuk taklit ve oyun sayesinde dünyayı algılama, problem çözme yeteneklerini geliştirerek bir birey olarak okullardaki yerini alır. Hayata ve eğitime hazır olmasını sağlamak için 7 yaşına kadar hayal güçlerini geliştirecek ya da problem çözme yeteneğini besleyecek oyun ve oyuncaklarla büyüyen çocukların hakim olacağı dünyada, içinde bireyin aktif rol alamayacağı, hazır sunulan hiç bir içerik, etkinlik, hiç bir sistem ilgi çekici olmayacaktır. Bu şekilde yetişmiş bireyler, düşünmeden hareket eden, sadece kendisine sunulan alternatiflerle yetinen bireyler olmayacaklardır. Bu da her açıdan dünyayı ileriye taşıyacak bir anlayıştır.

Günümüzde, pek çok kişinin zamanının büyük kısmını karşısında geçirdiği televizyonlar, karşısındaki kişiye söz hakkı tanımayan, interaktivitenin sıfır düzeyde olduğu, kişiye kendi hazırladığı alternatifler dışında bir yol bırakmayan teknolojik anlayışın en önemli unsuru sayılabilir. Tıpkı yukarıda sözü geçen “kusursuz” oyuncak bebek gibi, televizyon da zihin gelişimini engeller, alternatif üretme yolu sunmaz ve karşısındakine kendi içeriğini “hap gibi” yutmaktan başka yapacak bir şey bırakmaz. 

 

Günümüz teknolojilerinden tablette çizgi film izlemek, tabletin yaparak yaşayarak öğrenme özelliğini ortadan kaldırmaktadır. Bu şekilde kullanılan tabletin televizyondan bir farkı kalmamaktadır. Hazır içeriği izlemek yerine, örneğin söylenilen cümleyi taklit eden çizgi karakter uygulamaları (Talking Tom vs.) çocuğu cümle kurmaya teşvik edecek hatta uzun ve farklı olan sözcükleri aramaya gayret etmesini sağlayacaktır. Oysa çizgi film kanalının karşısına yerleştirilmiş, yayınlanan her çizgi filmi gözünü bile ayırmadan izlerken ya da şiddet içerikerini normalleştiren çizgi filmlerle geçirilen zaman sadece o çocuk için değil toplum için kayıp bir zamandır.

Bu noktadaki anahtar cümle belki de gayet klasik olarak, “her şeyin fazlası zarar” cümlesidir. En yararlı aktivite bile abartıldığında zararlı bir hale gelebilir. Bunun yanında, sahip olduğumuz olanakları optimum şekilde değerlendirmemiz gerekir. En pahalı oyuncak değil, en yararlı oyuncak bizim için önemli olmalıdır. Tablet, PC gibi teknolojiler söz konusu olduğunda, çocuğun ilgisini en kolay çeken uygulamalar değil, onun gelişimine en çok katkıda bulunacak uygulamalar önemli olmalıdır. 

 

Hayatımızdaki en büyük başarı çocuk dünyaya getirmek değildir. Çocuk dünyaya getirmeden de çocuk sahibi olabiliriz. Ama hayatımızdaki en büyük başarı çocuklarımızı iyi yetiştirmektir....

 

 

Ayşe ÇAKMAKOĞLU

23.03.2014