Yazma Bozukluğu DSİGRAFİ NEDİR ?
Yazma bozukluğu nedir? Ne sıklıkta görülür? Nedenleri nelerdir? Tanısı ve tedavisi…
Bir kişinin yaşından, zeka kapasitesinden ve eğitim düzeyinden beklenenden daha düşük olan yazma yeteneği, yazma bozukluğudur. Bu bozukluk nörolojik veya duyusal bir eksikliğe bağlı değildir ama kişinin okul performansını etkiler ve günlük yaşamda yazmayı gerektiren durumlarda bozukluklara yol açar. Yazma bozukluğu yaşayanlarda heceleri kötü yazma, yazım ve işaret hataları yapma ve bozuk el yazısı görülür.
Eskiden okuma bozukluğu olmadan yazma bozukluğunun gelişmediği düşünülürdü. Fakat şimdi yazma bozukluğunun tek başına olabileceği bilinmektedir. Fakat yazma özrü sıklıkla diğer öğrenme bozukluklarıyla birlikte görülür. Ancak yazma, dil ve okumadan daha sonra kazanıldığından tanı ileride koyulur.
Yazma Bozukluğunun Görülme Sıklığı
Yazma bozukluğunun görülme sıklığı bilinmemekle birlikte okul çağı çocukları arasında % 3-10 kadar olduğu tahmin edilmektedir. Bazı bulgular, bu bozukluğun böyle bir bozukluk öyküsü olan aileler arasında daha sık görüldüğüne işaret etmektedir.
Yazma Bozukluğunun Nedenleri
Yazma bozukluğu; ifade bozukluğu, algılayıcı-ifade edici dil bozukluğunun karışımı ve öğrenme bozukluğu ile kendini gösterir. Bu tablo, beynin merkezî bilgi işlem alanlarındaki bir yerde nörolojik veya bilişsel eksikliklerin veya işlev bozuklukların olabileceğini gösterir.
Bu bozuklukta kalıtımsal yatkınlığın varlığından söz edilir. Kısa dikkat süresi ve kolay uyarılabilme gibi mizaç karakteristikleri de yazma bozukluğunda rol oynayabilir.
Yazma Bozukluğunun Tanı ve Tedavisi
Yazma bozukluğunun en belirgin belirtisi, kişinin yazı yazarken devamlı kötü performans göstermesidir. El yazısında, heceleme yeteneğinde ve cümlelerde kelimeleri doğru olarak yerleştirmede bozukluklar vardır. Kişinin yazma performansı, kendi zeka kapasitesinin altındadır. Bu tanının koyulabilesi için kişide yaygın gelişimsel bozukluk veya zeka geriliği gibi bir durumun olmaması gerekir. Yazma bozukluğunun iletişim bozuklukları, okuma bozukluğu ve görme ve işitme bozukluklarından ayırt edilmesi gerekir.
Yazma bozukluğundan kuşkulanıldığında, standart yazma testinden önce standardize bir zeka testi (Wechsler) ile kişinin zeka kapasitesi saptanır.
Yazma bozukluğu olan okul çocuklarında, önce kelime hecelemede ve düşüncelerini yaşa uygun dil bilgisi normlarına göre ifade etme güçlüğü görülür. Söyledikleri ve yazdıkları cümlelerde çok sayıda dilbilgisi yanlışı bulunur. İkinci sınıfta ve daha sonra ise kısa bir cümleyi yazarken bile yapılan basit dilbilgisi hataları ortaya çıkar. Örneğin, devamlı olarak hatırlatılmasına karşın büyük harfle başlamaz ve cümlenin sonuna nokta işareti koymazlar. Yazma bozukluğunun belirtileri heceleme, dilbilgisi ve işaretleme hataları, kötü paragraf düzeni ve kötü el yazısıdır.
İlerleyen sınıflarda çocukların sözel ve yazılı cümleleri daha belirgin biçimde bozulur. Kelime seçimleri hatalı ve uygunsuz, paragrafları düzensiz, hecelemeleri daha zor ve kelime dağarcığı daha dar olur. Yazma bozukluğuna ek yaşantılar arasında okula gitmek istememe, ev ödevlerini yapmama, matematik gibi diğer akademik performans alanlarında başarısızlık, okuldan kaçma, dikkat eksikliği ve davranım bozukluğu vardır.
Yazma bozukluğu olan birçok çocuk akademik performanslarındaki başarısızlık ve yetersizlik hislerinden dolayı engellenmiş ve kızgın bir durumdadır. Gittikçe artan yalnızlık, soğuma ve umutsuzluktan dolayı kronik depresif bozukluklar yaşanabilir.
Yazma bozukluğu olan ama eğitimsel yardım almayan erişkinler, yazma yeteneğini gerektiren alanlarda sosyal uyumsuzluk, yetersizlik, aşağılık, yalnızlık ve yabancılaşma hisleri duyabilirler. Hatta bazıları yazma yetersizliklerinin ortaya çıkacağı korkusuyla mektup veya kutlama kartı yazmaktan sakınır. Bu bozukluğu olan birçok erişkin, çok az yazma yeteneği isteyen ticaret, güvenlik ve diğer hizmet işlerini seçer.
Kişide yazma bozukluğuna ek olarak; okuma bozukluğu, dil bozukluğu, matematik bozukluğu, gelişimsel koordinasyon bozukluğu ve yıkıcı davranış bozukluğu ile dikkat eksikliği bozukluğu bulunabilir.
İleri derecedeki yazma bozukluğu ikinci sınıfta, daha az ciddi olan vakalar ise beşinci sınıfta belirginleşir. Yazma bozukluğu olan birçok insan zamanında eğitim desteği alırsa orta eğitime ve hatta yüksek eğitime devam edebilir.
Tedavide destekleyici yazma yöntemleri etkili olabilir. Bunun yoğun, devamlı ve bire bir uygulanmasıyla oldukça iyi sonuçlar elde edilir. Bazı özel okullardaki öğretmenler, günde iki saat kadar yazma dersi uygular. Bu bozukluğun tedavisinde psikoterapideki gibi yeteri kadar ebeveyn-terapist ilişkisi gerekir. Hastanın motivasyonu, tedavinin uzun süredeki etkinliğini önemli ölçüde etkiler. Yazma bozukluğu ile birlikte diğer öğrenme bozuklukları ve ikincil duygusal ve davranışsal sorunlar varsa bunlara da dikkat edilmeli ve uygun psikiyatrik tedavi ile ebeveyn işbirliği yapılmalıdır.